İsmini yazsan daha dürüst olurdu.!

Üniversiteler, bir ülkenin aklıdır. Bu topraklarda, ilim yuvaları olması gereken yerler; artık birilerinin “TORPİL ALANI”na dönüşmüş durumda. Akademik yükselmenin, liyakatin, emekle kazanılan birikimin yerini; ahbap-çavuş ilişkileri, siyasi yakınlıklar, soyadları ve odaklanmış “KİŞİYE ÖZEL İLANLAR” aldı. Artık öyle şartlar yazılıyor ki, adamın tez başlığıyla birebir örtüşüyor. Hatta o kadar bariz ki, İSMİNİ KOYSAN daha dürüst olur.
Bu sistemin içinde olmak için deha olmanız, uluslararası başarılar elde etmeniz, ülkenizin adını dünyaya duyurmanız, alanınızda parlak bir yıldız olmanız yetmiyor. Çünkü bir yerlerde sizin “AKRABANIZ” yoksa, birilerinin “YAKINI” değilseniz, bir cemaatin, partinin veya klik yapının “REFERANSI” sizde değilse, siz bu ülkenin gözünde yoksunuz.
Ve sonra soruyoruz: “NEDEN BEYİN GÖÇÜ VAR?”
Elbette olacak. ÇÜNKÜ GENÇLER ARTIK GÖLE MAYA ÇALMIYOR. ÇÜNKÜ BİLİYORLAR: BU SINAVDAN GEÇMEK, NASRETTİN HOCA’NIN MAYASININ TUTMASINDAN BİLE ZOR. EMEK, ZEKA, BAŞARI… Hiçbirinin önemi yok. Önemli olan, arkanızda kimin olduğudur.
Bu düzen, sadece bireylerden ziyade; bilime, geleceğe, ülkenin kalkınma hayaline ihanettir. Örnek bir kimya mühendisi düşünün: Dünyanın en iyi üniversitelerinde okumuş, Türkiye’de her kademede birinci olmuş. Fakat o ilan tam da “DİĞERİNİ” tarif ettiği için, bu genç hayallerini bavuluna koyup başka ülkelere göç etmek zorunda kalıyor. Geride kalan ise sistemin İTAATKAR memuru oluyor.
Ve biz susuyoruz. Çünkü bu ilanları yazan da biliyor, okuyan da biliyor, kazanan da biliyor. Herkesin sustuğu bir çürümenin içindeyiz.
Oysa ilanın değil, bilimin konuşması gerekirdi. Adam kayırmanın değil, hak edenin öne çıkması gerekirdi. Soru şu: Biz bu “KİŞİYE ÖZEL” dalkavukluktan ne zaman vazgeçeceğiz?
Belki o zaman, bu ülke değerini bilen, değerli insanlar için bir yurt olmaya devam edebilir. Yoksa sadece diplomalı dalkavukların ülkesi oluruz. Ve göç eden sadece beyinler değil, vicdanlar da olur.
Kalın sağlıcakla..
Selahattin Çelik.