GEMLİK’TE YAŞANAN BU SORUN
BİR ASANSOR SORUNUNDAN ZİYADE BELEDİYE’NİN İNSANA VERDİĞİ DEĞERİ SORGULATIYOR OLMASI
Gemlik Belediyesi’ne bu haftaki yazımdan içten, yorulmuş ama hâlâ umudunu kaybetmemiş bir sitemim var.
Bu satırları ne bir polemik üretmek için ne de bir kurumu yıpratmak için yazıyorum.
Bu satırlar, yaşanmışlığın içinden, sahadan, merdivenlerden, nefes darlıklarından süzülüp geliyor.
Bu yazıyı yalnızca bir vatandaş olarak değil;
Gemlik Sosyal Hizmetler’de çalışan, her sabah saat sekizde görevine başlayan, akşam beşe kadar engelli ve ihtiyaç sahibi insanlara hizmet etmeyi bir iş tanımı değil, emanet bilinci olarak gören biri olarak kaleme alıyorum.
Yaklaşık on beş gündür binamızdaki asansör çalışmıyor.
Bu bir teknik cümle.
Ama bu cümlenin içinde; dizleri titreyen yaşlılar, bastonuna yüklenen bedenler, nefesi yarıda kalan insanlar var.
Üçüncü kata çıkmaya çalışan yaşlılarımız var.
Her basamakta biraz daha yavaşlayan, biraz daha zorlanan…
Duvara, korkuluğa, bazen tanımadığı birinin koluna tutunarak yürüyen insanlar…
Yürüme engelli vatandaşlarımız var.
Merdiven başında durup yukarıyı izleyen, “çıkabilir miyim” diye tereddüt eden bakışlar…
Soğuk havada, kat aralarında durup soluklanmak zorunda kalan canlar…
Ve bir de biz varız.
Her gün göz göze geldiğimiz, her gelişlerinde içimizin sıkıştığı insanlar.
“Maalesef asansör hâlâ çalışmıyor” demekten yorulduk.
“Biraz sabredin” demekten utanır olduk.
Biz çalışanlar artık sadece işimizi değil, mahcubiyetimizi de taşıyoruz.
Vatandaşı kolundan tutup çıkarıyoruz, bazen kendi gücümüz tükeniyor.
Bazen engelli vatandaş aşağıda kalıyor, yakını yukarı çıkıyor.
Bazen de “bugün gelmeyeyim” deyip geri dönüyor.
Bu bir istisna değil.
Bu, artık alışılmaya çalışılan bir çaresizlik hâli.
Belediyeyi arıyoruz.
“Bugün gelecekler.”
“Yarın mutlaka yapılacak.”
Bugünler yarınlara, yarınlar haftalara dönüştü.
Oysa bekleyen şey bir makine değil; bir insanın hayatına dokunacak bir çözüm.
Burada mesele bir asansör meselesi değil.
Burada mesele, insana verilen değer.
Burada mesele, engelli bireyin bu şehirde ne kadar görünür olduğu.
Burada mesele, bir kurumun vatandaşına gerçekten “seni görüyorum” deyip demediği.
Bir şehir; en çok en zorlananına sunduğu imkân kadar vicdanlıdır.
Engelliye, yaşlıya, nefesi yetmeyene merdivenleri reva gören bir sistem;
ne gelişebilir, ne büyüyebilir, ne de “insan odaklı belediyecilik” iddiasında bulunabilir.
Ve sormak zorundayız:
Neden Gemlik’te en basit görünen sorunlar bile bu kadar uzuyor?
Neden çözümler sürekli erteleniyor?
Neden Gemlik halkı her alanda bir sabır testine tabi tutuluyor?
Neden bir asansör, haftalarca yapılamıyor?
Bu sorular öfkeyle sorulmuyor.
Bu sorular bağırarak sorulmuyor.
Bu sorular, yorulmuş insanların iç çekişidir.
Biz bağırmıyoruz.
Biz suçlamıyoruz.
Biz yıkmak istemiyoruz.
Sadece görülmek istiyoruz.
Sadece duyulmak istiyoruz.
Sadece “yalnız değilsiniz” denmesini bekliyoruz.
Çünkü engelli vatandaş bir istatistik değildir.
Bir kalem gider değildir.
Bir yük hiç değildir.
O, bu şehrin onurudur.
Ve onura gösterilen hassasiyet, kurumların gerçek sınavıdır.
Bu sorunun bir an önce çözülmesini umut ediyoruz.
Ama daha derin, daha kalıcı bir umudumuz var:
Gemlik’te hizmet anlayışının “idare eder” çizgisinden çıkıp,
insanı merkeze alan, vicdanla çalışan bir belediyeciliğe kavuşması.
Çünkü Gemlik, bunu hak ediyor.
Çünkü bu şehirde yaşayan her insan,
nefes nefese kalmadan, utanmadan, mahcup edilmeden hizmet almayı hak ediyor.